Müzakere: Akıl Oyunları mı, Kalp Oyunları mı?
25.08.2024

Bazen aklın yap dediğini kalp kabul etmez, bazen de kalp önden koşmaya kalkar, akıl dur der.

Eminim bu hepinizin başına gelmiştir. Geldiğimiz olgunluk noktasında, asıl özgürlüğün kalp ile aklın aynı dili konuştuğu bir dünyada yaşamak olduğunu bilsek de bu lüksü yaşamanın her zaman mümkün olmadığını hayat yolculunda öğreniriz.

Kalp ile aklın çekişmesinin elbet dozları var. Bu çekişme kimi zaman sakince karşılıklı nazlanma, kimi zamansa karın ağrılarına sebep olacak şiddette kavgalı, gürültülü olabiliyor. İşin anlaşılması gereken kısmı, iç didişmenin dozu arttıkça motivasyon düşüyor. Ne kadar net bir ters orantı değil mi? Hayatın gerçekliği ve beklentiler akıl tarafına sıkıca tutunup bizi hiç de içimize sinmeyen kararlar almaya zorlarken, sevgi böceği kalp ise diğer tarafa çekiştririp “küserim bak” diyor ve gerçekten de küsüyor. İşte küskün kalbin intikamı isteksizlik, yorgunluk, odaklanamama ve erteleme şeklinde ortaya çıkıyor. 

Kalp, bu hal içindeyken emin olun en büyük sopayı sallıyor; yaratıcılığı donduruyor.

Ben bu hal nedir, ne değildir diye biraz verilere göz attım ve karşıma çıkanlar bahsettiğim halin yaygınlığına bir ölçüde kanıt oldu. Mesela McKinsey'in yaptığı bir araştırma, yöneticilerin %40’ının değerlerine bağlı kalarak karar vermekte zorlandığını ve çeşitli baskılardan dolayı taviz verdiklerini ortaya koymuş. Gallup’un “State of the Global Workplace” raporlarındaki tablo ise daha vahim. Çünkü rapor, çalışanların sadece %20’sinin yaptıkları işe anlam ve inançla bağlı olduklarını ifade etmiş. (Hadi içimize su serpilsin, bu veriler dünya verileri) 

Elbette insanlığı bu sarmaldan çıkartmayı ve farkındalık yaratmayı misyon edinmiş çok değerli yapılarda da var. Severek takip ettiğim ve duygularımı anlamlandırma adına faydasını gördüğüm HeartMath Institude , tüm öğretilerini bilimsel çalışmalar üzerine inşa ediyor. Kaos içinde yaşam mücadelesini sürdüren insanlığın özünde olan şevkat, merhamet ve diğerkamlık hallerinin gelişimine bilimsel yöntemlerle destek veriyor. 

Bilimin ruhsal öğretilere parlak bir yeşil ışık yakması, rusal öğretilerin de bilimin ışığında yıldızının parlaması bende heyecan uyandırıyor. Bu iki alanın birbirini kucaklaması, kökeni çok eskilere dayanan ezoterik bilgilerin çok daha geniş kitlelerce kabul edilmesine kapı açıyor. Mesela artık meditasyonun altında bir bilim yattığını, kuantum sayesinde herşeyin frekanstan ibaret olduğunu veya düşünce kalıplarımızın gerçekliğimizi yarattığını biliyoruz. (Hadi şüphecilerin de gönlünü alalım; bu ihtimalin kuvvetle muhtemel olduğuna inanıyoruz:)


Untitled design.png 6.17 MB


Peki kalp ile aklın birbiri ile iyi geçinmesi neden önemli? 

CampConsensus kurumsal hayatın tüm dinamiklerinde insanın odakta olduğu müzakere süreçlerine bambaşka bir bakış açısı katmaya niyet etmiş bir yapı. Ve bu yapının insanlara dokunma yöntemi ise eğitim ve uygulama projeleri. Dolayısıyla bu projelerde bilginin nerede keyifle aktığını ve nerelerde tıkandığını deneyimleme şansımız oluyor. İş dünyasının materyal gerçekliği ile erdemli iş yaklaşımlarını dengelemek her zaman mümkün olmuyor. Bizim iş alanımızda kalp ile aklın hizalı olmadığı senaryolar sıklıkla karşımıza çıkabiliyor. 

Tüm bu gözlemlerde kalp ile aklın onayını almış kararların ne kadar rahat eyleme dönüştüğünü izleyebiliyoruz. Ama asıl tetikleyicinin korku olduğu, kalp ve aklın hizalı olmadığı durumlarda insanların ne kadar zorlandığına, hatta mutsuz olduğuna şahit oluyoruz. Onaylanmama korkusu, kaybetme korkusu, eleştirilme korkusu, başaramama korkusu ve daha nice korku temelli duygunun, aslında egonun adı konmamış tuzakları olduğunu biliyoruz. Ve bu korkuların tamamının farklı dozlarda olsa da iş hayatının gerçekliğinde var olduğunu görüyoruz. 

Yöneticimizden korktuğumuz için içimize sinmese dahi bir müşteri üzerinde fiyat baskısı kurabiliyoruz, müşteri kaybetmekten korktuğumuz için hakkaniyetli olmadığını bildiğimiz tavizler verebiliyoruz, başarısız olarak anılmaktan korktuğumuz için başkalarının başarısızlıklarını referans olarak gösterebiliyoruz... Halbuki müzakerelerde başarılı olmak ve güvene dayalı uzun vadeli işbirlikleri kurabilmek için öncelikle müzakere ettiğimiz konuya kendimizin inanması gerektiğini zaman zaman unutuyoruz. 

Evet, hayat her zaman adil değil, onun da farkındayız. Ancak müzakerelerin bir fikri dayatma yoluyla hedefe ulaşma yöntemi olmadığına, anlamak, empati kurmak, yaratıcılığı öne çıkartmak ve geniş düşünmek gibi erdemlerin müzakerelerdeki değer olduğuna inanıyoruz. Ve sadece bunun altındaki ilmi değil, irfanı da içeriklerimizin tam orta yerine koymaya özen gösteriyoruz. 

Kalp ile yapılan, akıl ile kazanılan müzakerelerin her iki taraf için ne kadar mucizevi kapılar açacağına siz de şaşıracaksınız. Evet, bazen de kazanmayacaksınız ama emin olun iç sesinizi dinlediğinizde kazançlı çıkan daima siz olacaksınız.

Ebru Güresin