İç Gözlem ve Müzakere
28.04.2024

Derinlerden gelen farkındalıkla etkili iletişim...

Müzakere süreçleri çoğunlukla dışa dönük iletişim ve strateji uygulaması olarak algılansa da ben kişinin içsel yolculuğun dışarıya yansıması olduğunu düşünüyorum. 

İletişim, dış dünya ile ilişkilerimizde kendimizi, iç dünyamızı, algımızı ve yaşam yaklaşımımızı ifade etme aracımızdır. Bu bağlamda iç gözlem, müzakerelerdeki niyetimizi ve sonuçtaki başarımızı doğrudan etkileyen, ancak çoğu zaman göz ardı edilen bir güçtür. Örneğin, bir müzakere sırasında karşılaşılan bir anlaşmazlık durumunda iç gözlem sayesinde, kendi düşünce sistemimizi objektif bir şekilde değerlendirebilir ve bu süreçte ortaya çıkan duygusal tepkileri fark edebiliriz. Bu da bize, karşı tarafı daha net ve açık bir şekilde anlamamıza ve kendimizi ifade etmemize yardımcı olur. Kendi iç dünyamıza yönelik bu derinlemesine farkındalık, karşılıklı anlayışı artırarak müzakere sürecinin daha verimli ve yapıcı ilerlemesine olanak tanır.

İç gözlem, müzakerelerde 'gözleyen' ve 'gözlenen' olmak üzere iki zengin enerji kaynağının farkındalığını barındırır. Bu açılımda “gözlenen” eylemde bulunan tarafımızdır. Bu süreç, yaşamın sunduğu çeşitliliğe karşı duyarlılığımızı azaltırken, gözlemleyenin farkındalığını artırır. Böylece düalite ve ikilemlerin ötesinde bir anlayışa ulaşmamızı sağlar. 

Gözlemin en büyüleyici yönü, sağladığı tarafsızlıktır. Kendi hayatımda da deneyimlediğim gibi ilişikilerde tarafsız bir bakış açısıyla yaptığım gözlemlerde, neden-sonuç ilişkilerinin netlik kazandığını gördüm.

Bilinçli Gözlemin Değeri

Müzakereler sırasında, kuantum gerçeklikteki seçenekleri değerlendirirken, hangi seçimlerin kalbimizden geldiğini ve hangilerinin önceden var olan kalıplarımız tarafından şekillendirildiğini ayırt edebiliriz. Bir tercih ne kadar otantik görünse de, onun altında yatan katmanlı kalıpları göz ardı etmemek esastır. Bu kalıpların farkına varmak, onları kabullenmek ve gerektiğinde bırakmak, seçimlerimizi daha bilinçli bir seviyeye taşır. Bu süreç, içimizdeki gözlemciyi harekete geçirir ve müzakerelerdeki rolümüzü, sadece bir katılımcıdan çok, bir bilinçli gözlemciye dönüştürür. Bu, hem kendimizle hem de karşımızdakiyle daha derin bir bağ kurmamızı sağlar.

Açığa Çıkar. Hisset. Şifalandır. Gör ve Özgürleş.

Mor Alev

Hayatınızda gözlemlemeye yer açtığınızda, kendi öykünüze ve yaşamınızdaki 'gerçekler' olarak adlandırdığınız seçimlere daha yüksek bir bilinç düzeyinden bakmayı seçmiş olursunuz. Sezgi frekansınızı yükseltmek, sevgi kapasitenizi genişletmek, güven ve inancınızı derinleştirmek için yaşam alışkanlıklarınızı, sözlerinizi ve tercihlerinizi dönüştürdüğünüzde, kendinizi üstel bir insanlık anlayışına veya yeni bir insan potansiyeline adım atmış bulursunuz. Bu değişim, iç dünyanızda başlar ve tüm varoluşunuzu dönüştürme gücüne sahiptir. Kendi içsel gerçeklerinize dair daha derin bir anlayış ve kabul, sizin ve çevrenizdeki dünyanın iyileşmesine katkıda bulunur.

Bilim insanı Joe Dispenza'nın araştırmalarına göre, 35 yaş üzeri bireyler her gün ortalama 70,000 düşünce üretiyor. Bu düşüncelerin büyük bir çoğunluğu, %80-90 gibi bir oranla, önceki günlerden tekrar eden düşünceler. Bu veri, zihnimizin nasıl bir otomatik pilotta çalıştığını ve genellikle farkında olmadan nasıl sürekli aynı düşünce kalıplarını tekrar ettiğimizi göstermekte. Bu tekrarlar, sadece kendi haklılığımızı pekiştirmemize ve mevcut inanç sistemlerimizi sorgulamadan devam etmemize neden oluyor. Ancak, bu döngüyü fark edip bilinçli olarak müdahale ettiğimizde, gerçek değişim ve gelişim için yeni düşünce yolları açabiliriz. İç gözlem, bu süreçte bize kendimizi ve tekrar ettiğimiz düşünce kalıplarını objektif bir şekilde değerlendirme fırsatı sunar. Böylece müzakere ve karar alma süreçlerimizde daha bilinçli ve yenilikçi olabiliriz.

Değişim başlamazsa, yaşamımızdaki her şey eski düzeninde devam eder. Halbuki, yeni düşünceler, yeni tercihlere yol açar; yeni seçimler, yeni davranışları tetikler; yeni davranışlar, yeni deneyimler yaratır; ve yeni deneyimler, yeni duyguları beraberinde getirir. 

İşte bu zincirleme reaksiyon, bireysel dönüşümümüzün toplumsal değişimlere nasıl kapı açtığını gösterir. Kendimizi dönüştürdüğümüzde ve içsel potansiyelimizi uyandırdığımızda, etrafımızdaki dünyayı da dönüştürme gücüne kavuşuruz. İç gözlem, bu değişim sürecinde kendimizi keşfetmemize ve eski kalıplarımızdan sıyrılarak yenilikçi adımlar atmamıza olanak tanır, böylece hem kişisel hem de toplumsal anlamda daha sağlıklı ve uyumlu bir geleceğe doğru ilerlememizi sağlar.

Potansiyelimizi Keşfetmek

Kendi potansiyelimizi keşfetmenin en kıymetli adımı, gözlemci konumuna geçmektir. Bu da ancak, 'kendimiz' olarak tanımladığımız sınırların ötesine geçtiğimiz ve iç dünyamızda keşfedilmeyi bekleyen derinliklere dalış yapma cesaretini gösterdiğimizde mümkün olur. Aslında hayatımızda, kendimize en sert eleştirileri biz yönelterek, kendi değişimimizi engelleyen en büyük duvarı kendimiz öreriz. Ancak bu duvarları yıkmaya cesaret ettiğimizde, gerçek özgürlüğe ve dönüşüme adım atmış oluruz. Bu süreçte, öz eleştirilerimizi anlamak ve onları aşmak, içsel potansiyelimizi serbest bırakmamızı sağlar.

Monkey mind.jpeg 130.26 KB

Müzakereci olarak başarımız, büyük ölçüde kendimizi nasıl gözlemlediğimize bağlıdır. 'Maymun zihni', sürekli değişen düşüncelere kapılmak ve bunlara derinlemesine dalıp ardından hızla başka bir düşünceye atlamak şeklinde kendini gösterir. Bu zihinsel hali fark edip üzerinde kontrol sağlamak, bizi daha odaklı ve dengeli bir zihin yapısına yönlendirir ve böylece müzakere sırasında karşılaştığımız zorlukları ve stresi daha etkin bir şekilde yönetmemize olanak tanır. Özellikle sosyal medyanın yoğun teşviki altında, dikkatimizi sürdürebilmek ve anlamlı düşünceleri sıradanlardan ayırt etmek giderek zorlaşmakta ve bu süreç bizi bir kaybolmuşluk döngüsüne sürüklemekte. Eğer biz, her gelen düşünceye hemen tutunmak yerine, onları serbest bırakıp düşüp yok olmalarına izin verebilirsek, zihnimizde daha fazla huzur ve netlik sağlayabiliriz. 

Unutmayalım ki, her yeni düşünce gelip geçicidir ve biz insan olarak, zihnimizin ve ruhumuzun uyum içinde çalışmasını sağlamak için biyolojik olarak programlanmış varlıklarız. Bu durumdan sıyrılmak için günlük meditasyon pratikleri veya bilinçli nefes egzersizleri yapmak, doğada zaman geçirmek yada düşüncelerimizi yazarak gözlemlemek, düşünce akışımızı yavaşlatmamıza ve daha huzurlu bir zihin yapısına ulaşmamıza yardımcı olabilir.

Belki de yaşam dediğimiz bu yolculuk, düşüncelerimiz ile içsel sessizliğimiz arasında bir denge kurma arayışından ibarettir. Bu dengeyi bulmak, bizi sadece daha huzurlu ve odaklanmış kılmakla kalmaz, aynı zamanda kararlarımızı daha bilinçli ve düşünceli bir şekilde vermemizi sağlar.

Zihin Oyunları ve Ego

Zihnin oyunlarını ve varoluşun nedenlerini anlamaya başladığımızda, düşüncelere tutunmanın ötesine geçip zihinsel döngülerden çıkmayı öğreniriz. Bu süreçte, sık sık kendini haklı çıkarmaya çalışan egomuzun üstesinden gelip, kontrolü ele alabiliriz. İki düşünce arasındaki süreyi uzatmayı başardığımızda, kendimizi gözlemci olarak konumlandırabilir ve durumu daha objektif bir bakış açısıyla değerlendiririz. Bu, müzakerelerde ve günlük iletişimlerimizde, karşımızdakini önyargılarımızın ve beklentilerimizin ötesinde gerçekten dinlememize ve daha dikkatli yaklaşımlar seçmemize imkan tanır. 

Zihnimizdeki düşünceler arasındaki zamanın genişlemesi, belki de beklediğinizden daha basit bir anlam taşır: "Şimdi! Anda anında!" Ancak bu derin anlarda, zihnimizin gürültüsü dinmeye başlar ve bedenimiz, zihnimiz ve ruhumuz mükemmel bir ahenk içinde birleşir. Tüm varlığımız, tamamen şu anki mevcudiyete odaklanır ve yapmakta olduğumuz her şey üzerine derin bir dikkat ve niyetle yönelir. Nefesimiz dengelenir ve bu, bize sadece huzur ve netlik getirmekle kalmaz, aynı zamanda zihinsel ve duygusal olarak yenilenmemizi sağlar. Bu, hayatımızın her alanında, özellikle de zorlu veya stresli durumlarla başa çıkarken bize büyük bir avantaj sağlar.

self.jpeg 176.63 KB

İç gözlem, müzakerelerde sadece duygusal tepkilerimizi kontrol etmemize yardımcı olmakla kalmaz, aynı zamanda karar verme süreçlerimizde daha bilinçli hareket etmemizi sağlar. Bu teorik anlayışın pratikteki uygulamalarını daha detaylı inceleyelim. Örneğin, iç gözlem araçlarından olan özgür yazı yazma, müzakere öncesi ve sonrası düşüncelerimizi, duygularımızı ve stratejilerimizi netleştirmemizde kritik bir rol oynar. Bu, sadece daha sağlıklı iletişim kurmamızı değil, aynı zamanda müzakere sürecindeki çatışmaları daha etkili yönetmemizi sağlar. Bu teknikler, karşılıklı anlayışı artırarak ve iç sesimizi daha net bir şekilde dinlememizi sağlayarak, her iki tarafın da daha uyumlu bir iletişim kurmasına olanak tanır.

Müzakerede karşılaşılan çatışma ve anlaşmazlıklar, çoğu zaman karşılıklı anlayış eksikliğinden kaynaklanır. Kendi iç sesimizi dinleyerek ve gözlemleyerek, diğer insanların bakış açılarını daha iyi anlayabilir ve bu anlayışı müzakerelerimize yansıtabiliriz. Kendi içimizdeki dengeyi bulmak, karşıdaki kişiyle kurduğumuz ilişkide de dengeyi sağlamamıza olanak tanır.

Sonuç olarak, müzakere sürecinde iç gözlemin önemi yadsınamaz. Kendimizi nasıl gözlemlediğimiz ve bu gözlemleri nasıl kullanarak kendimizi ifade ettiğimiz, müzakere başarımızı doğrudan etkiler. Bu derinlemesine iç gözlem yolculuğu, başlangıçta vurguladığımız gibi müzakerelerde sadece stratejik bir avantaj sağlamakla kalmaz, aynı zamanda kişisel büyüme ve gelişim için de zemin hazırlar.

Eda Çarmıklı

Life Works Labs